REKLAM

Ne kadar sıcak olursa, klimayı o kadar çok kişi çalıştırıyor. Klima kullanımı, dünya çağında büyük bir artış gösteriyor. Araştıralara göre 2050 senesinden itibaren, dünya genelinde insanların yaklaşık 2/3’ünün evinde klima olacak ve binaları serinletmek için enerji talebi üçe katlanacak.

Ancak bu enerji yenilenebilir kaynaklardan gelmediği sürece, klima kullanımının artmasıyla birlikte sera gazı oluşumu artacak ve küresel ısınmaya da katkıda bulunmaya devam edecek. Bunun bir kısır döngü haline dönüşmemesi için binalar ısıyı dışarda tutacak şekilde tasarlanabilir. Böylelikle klima kullanımı en aza indirilebilir.

 

Pencereler ve Gölgelendirme

İnsanlar bulundukları binanın pencerelerini açarak serinletmeye çalışırlar. Fakat içerideki hava, en az dışarıdaki hava kadar sıcak olacaktır. Aslında ısıyı dışarıda tutmanın en basit yolu, iyi bir yalıtım sistemi ve iyi konumlandırılmış pencerelerdir. Güneş yaz aylarında tepede olduğundan, bina saçakları ve panjurlar gibi dış yatay gölgeleme seçenekleri oldukça etkili.

Doğu ve batıya bakan pencerelerin gölgelenmesi daha zordur. Panjurlar ve perdeler, manzarayı ve gün ışığını engellediğinden çok tercih edilmezler ve eğer pencerenin içine yerleştirildiyse, ısı aslında binaya girer. Bu nedenle, Fransa ve İtalya’daki eski binalarda sıklıkla görülenler gibi dış panjurlar tercih edilir.

 

Boyalar ve Kaplamalar

Çatıların, Güneş ışığını yansıtmak için tasarlanan özel pigmentli boyalarla boyanması artık yaygın bir durum. Bu boyalar yalnızca görülebilir ışığı değil, kızılötesi tayfı da yansıtıyor. Bunlar, geleneksel boyaya kıyasla yüzey sıcaklıklarını 10° C’den fazla düşürebiliyor. Pencere camlarında ısının bir kısmını dışarıda tutan fakat güneş ışığının bir kısmını içeri alan “tayf seçici” kaplama uygulamak da ortamı serinletmeye yardımcı olabilir.

Ayrıca, ışığın yoğunluğuna saydamlığı değişen (bazı güneş gözlükleri gibi) fotokromik kaplama ve sıcak olduğunda daha koyu hale gelen termokromik kaplama da kullanılabilir. Aynı zamanda soğuduğu zaman ışık ile ısıyı emen ve ısındığı zaman bunları yansıtan termokromik boyalar geliştirilmektedir.

 

Yapı Malzemeler

Taş, tuğla veya betondan yapılmış veya zemine gömülü binalar, bu malzemelerin sahip olduğu yüksek “ısıl kütle” sayesinde daha serin olabilir. Isıyı yavaş yavaş emip serbest bıraktıkları için gündüz daha serin ve gece daha sıcak hale gelir. Taş evlerin sıcak günlerde bile serin olmasının nedeni budur. Örneğin Kapadokya evlerinde de aynı durum söz konusudur.

Ne yazık ki, modern binalar daha az termal kütleye sahiptir.  Yüksek ısıl kütleli malzemeler ise alçıdan ve halılarla kapatılıyor. İnşaatlarda gitgide daha fazla kereste kullanılmakta ve keresteden yapılan binaların çevreye etkisi genelde daha az olsa da; kereste korkunç derecede ısıl kütleye sahiptir.

 

Hal Değişimli Malzemeler

Beton yüksek bir termal kütleye sahip olsa da, üretimi son derece enerji istiyor; Dünya’daki karbondioksit (CO₂) yayımlarının %8 ila 10’u çimentodan gelmektedir. Ahşap ile birleştirilmiş betondan oluşan karma sistemler gibi alternatifler, inşaatta giderek daha fazla kullanılmaktadır.  Aynı zamanda istenen ısıl kütleyi sağlarken çevreye olan etkileri azaltmaya yardımcı olabilir.

Daha heyecan verici bir başka çözüm ise hal değişim malzemeleri (PCM’ler). Bunlar; malzeme hal değiştirdikçe, enerjiyi gizli ısı biçiminde depolayabilen veya yayabilen malzemelerdir. Hava soğuk olduğunda, madde katı hale dönüşür (donar) ve ısıyı yayar. Madde tekrar sıvı hale geldiğinde, malzeme ısıyı emerek soğutma etkisi sağlar.

PCM’ler taş veya betona göre daha fazla termal kütleye sahip olabilir. Yapılan araştırmalar, bu malzemelerin iç sıcaklıkları 5° C’ye kadar azaltabileceğini gösteriyor. Eğer klimalı bir binaya ilave edilirlerse, soğutma kaynaklı enerji tüketimini %30 oranında azaltabilirler.

Araştırmacılar, PMC’lerin çok ümit verici bir teknoloji olarak görüyorlar. Ancak PCM’lerin üretimi hâlâ yüksek enerji gerektiriyor. Ancak bazı PCM’ler diğerlerine göre dört kat daha düşük CO₂’ye neden oluyor. Bu nedenle doğru ürünü seçmek önemlidir. Ve üretim süreçleri zamanla daha verimli hale gelmelidir.

 

Su Buharlaştırma

Su, ısıyı emerek buharlaşır ve su buharı yukarı yükseldikçe, daha soğuk olan havayı aşağı doğru iter. Bu basit olay, iç mekandaki sıcaklığı azaltmak için sudan ve doğal havalandırmadan faydalanılan soğutma sistemlerinin geliştirilmesine yol açmıştır. Suyu buharlaştırmak için kullanılan teknikler arasında püskürtücüler, püskürtme memeleri (buhar oluşturmak için), ıslak pedler veya suyla doldurulmuş seramik buharlaştırıcılar gibi gözenekli malzemeler vardır.

Su, kulelerde, rüzgar bacalarında veya çift cidarlı duvarlarda buharlaştırılabilir. Dolayısıyla soğuk hava aşağı inerken, sıcak hava ve su buharının yükselebileceği bir kanal meydana getiren herhangi bir sistem yeterli olabilir. Bu tür sistemler, hava nispeten kuru olduğu ve sistem dikkatlice kontrol edildiği sürece gerçekten etkili olabilir.  Çeşitli binalarda 14° C ile 16° C kadar düşük sıcaklıklar bildirilmiştir.

Ancak tüm bu yeni teknolojiler hakkında çok hevesli olmadan önce, temel bilgilere geri dönelim. Klimanın küresel ısınmaya katkı yapmamasını sağlamanın yollarından biri de, yenilenebilir enerji sunmak. Sıcak havada, güneş enerjisi net bir seçim gibi duruyor. Fakat bunun için yeterli para ve alan gerekiyor. Gerçek şu ki; binalar, ısıya nasıl tepki vereceği düşünülerek tasarlanmalı. Örneğin cam gökdelenler artık kullanılmamalıdır. Bunun yerine, çok sıcak havalarda iyi yalıtılmış çatılar ve duvarlar tercih edilmelidir.

Binalarda elektrik kullanan her şey, mümkün olduğunca enerji tasarruflu olmalıdır. Aydınlatma, bilgisayarlar, bulaşık makineleri ve televizyonların hepsi elektrik kullanır ve kaçınılmaz olarak biraz ısı üretir; bunlar kullanılmadığında kapatılmalıdır. Bu sayede, tüm yaz boyunca hepimiz mümkün olduğunca serin kalabiliriz.

Kaynak: Fastcompany

REKLAM